YUVA-CIK

Burası, 18 yaşından beri bana yuva olan ‘Yuvacık Mahallesi’.
Kasap Hüsnü’den başlayıp Osman Bakkal’a kadar uzanan dik yokuşuyla meşhur; güzel insanlarını sevdiğim mahalle!
O zorlu yokuşta kime rastlasam etrafa gülücükler saçar. Komşularının yanından başını yere eğip geçen tek kişi bulunmaz. Burası öyle bir yer ki kuşlar bile daha neşeli süzülür gökyüzünde. Çiçekler öyle güzel kokar ki arılar bir tanesine bile kıyamazlar. Kulağa masal gibi geliyor öyle değil mi? Öylesine güzel, öylesine mutlu sonla bitecek bir masal…
Hevesinizi kursağınızda bırakacağım, çok üzgünüm ama her masalın bir karanlık tarafı vardır…
Belki de bu karanlık bizim içimizdedir.
Kim bilir…
..
2005 yılında, tam 18’imde, annemi kaybettiğim zaman gelmiştim Yuvacık’a. Efeler efesi canım dedem bağrına basmıştı torununu. İlk zamanlar her gün odaya kapanır, akşama kadar yorganın altından çıkmazdım. Dedem günlerce tatlı tatlı konuştuysa da bir türlü dışarı çıkmaya ikna edememişti beni. En sonunda çareyi eve ekmek alma görevini bana vermekte bulmuştu. İşte böyle keşfetmiştim Yuvacık’ı. O dik yokuşu çıkarken tanımıştım en neşeli insanlarını...
Böyle düştüm bir masal köyüne.. Her şey güllük gülistanlık iken dedemin ölümüyle sarsıldım. 6 yıl boyunca yüzündeki her bir çizgiyi ezberlediğim dedem artık yoktu. Ezberledim evet, çünkü onun yüzündeki çizgiler benim hayattaki rehberim olacaktı, öyle derdi her zaman…
Eminim dedemin gözü arkada kalmamıştır.  Çünkü ‘Yuvacık senin yuvandır yavrum.’ diyerek yumdu gözlerini.
Dediği gibi de oldu. Bir sürü güzel insan kucak açtı; ekmeğini, aşını paylaştı. Bense dedemden kalan küçük bir ev ve koca bir yuva ile kendi ayaklarım üzerinde durmak için iş aradım ve kısa sürede buldum.
Arka sokakta, Macide teyzelerin apartmanının en alt katında bir konfeksiyon. Hani şu ebeveynlerin çocuklarını çalıştırmakla tehdit ettikleri konfeksiyonlar var ya, işte aynı öyle. İçerisi kısa bir sürede insanların nefes alış-verişi ile olduğundan daha da havasız hâle geliverir. Havada incecik tozlar dolaşır. Bu tozlar terledikçe üstünüze yapışır ve soğuk bir duş alana kadar, sanki vücudunuzun her hücresi ayrı ayrı kaşınır. Hele usta başının hurdacıdan kelepire aldığı teyple, sabahtan akşama kadar dinlettiği arabesk müzik, bütün çalışanları daha da bezdirir. Akşam 8 de o bodrum katından her çıktığımda derin bir nefes alır gökyüzüne bakarım. 12 saat boyunca soluduğum pis havaya inat ciğerlerim bayram eder. Yuvacık sakinleriyle hoş-beş ede ede eve doğru yürürüm. Bakkal Osman bir ekmek ve bir maden suyunu çoktan poşetlemiş olur. Onu alır ve eve geçerim.
Günlerim bazen,
günlerim genelde,
günlerim sıklıkla,
neyse yahu günlerim hep böyle geçer!
Bazen kendimi 100 yaşında gibi hissederim. Bu his aynaya baktığımda iki katına çıkar. Ben de bari ruhum genç kalsın derim ve her gece yatmadan önce Üsküdar’da ikinci el kitaplar satan küçük bir dükkandan aldığım kitapları ve dergileri karıştırırım. Galiba farkında olmadan ev, iş ve mahalleden oluşan kapalı bir kutunun içine hapsettim kendimi.
Müebbet mi yedim, yoksa borcumu ödeyip çıkar mıyım inanın bilmiyorum… Yaşıtlarımın çoluk çocuğa karışmalarına da içerlemiyorum dersem kendimi kandırmış olurum. Kalbimin kan pompalamaktan başka görevleri var mı gerçekten?
..
Vakit gece yarısını geçmek üzere. Bu saatlerde arka balkondan gökyüzünü izlemek sanırım yapmayı en çok sevdiğim şey. Yuvacık her zamanki gibi sessiz ve huzurlu. Fakat Muhlis amcanın apartmanda bir hareketlilik var. Sanırım geçen ay Malatya’ya tayini çıkan Ebrar öğretmenin dairesine yeni birileri taşınıyor. Bir kargaşa var ama pek anlayamadım. Bakalım, sabah ola hayrola..
..
İş yerine geldiğimde beni, yine o efkarlı müzikler ve içeri girer girmez yüzüme yapışan toz yığını karşılıyor.
İşte yine tıpkı bir makine gibi sırasıyla işlerimi yapmaya başlıyorum. Dün çıkışta gelen yeni ürünler bugün bizi mesaiye bırakacak gibi gözüküyor.. Herkes bezgin bezgin önündeki işlerle ilgilenirken usta başının sesiyle irkiliyoruz:
-Herkes buraya toplansın! Hadiii Hadiii hızlı biraz!
Yanında gencecik bir kız vardı. Kızın başı yere eğikti, olduğum yerden yüzünü pek seçemedim.
Hepimiz işleri bırakıp usta başının yanına toplandık.
Adı Güler imiş. Usta başı mahalleye yeni taşındıklarını, Güler’in bu işe ihtiyacı olduğunu ve hepimizin ona yardım etmemizi istedi. Tüm çalışanlar Güler'e sevgiyle yaklaştı. Ona her şekilde yardım edebileceklerini, bir sorun olduğunda kapılarını açabileceklerini, burada yabancılık çekmeyeceğini ve bunun gibi pek çok rahatlatıcı cümleyi söylediler. Fakat bu kızda garip bir şeyler vardı. Karşısındaki insanların tüm iyi niyetine, samimiyetine rağmen o buz gibiydi. Gerekli birkaç sözcük dışında kimseyle konuşmuyor hatta kimsenin yüzüne bile bakmıyordu. Herkes çok utangaç olduğunu düşünüp onu açmaya çalışsa da ben onda farklı bir şeyler olduğunu biliyordum…
..
Bugün, Güler mahalleye geleli  tam 38 gün oldu. Fakat geldiğinden beri bir kez bile göz göze gelmedik ve karşılıklı tek kelime dahi etmedik. Mahalledekiler de Güler ile yakınlık kurma çabalarından vazgeçtiler. Daha doğrusu artık pes ettiler. Kimseye zararı dokunmayan, öylece işini yapan, sessiz sedasız bir kızcağız olarak hayatımızda yer etti.
 Peki ben bu 38 günde neden Güler’in ışığının saat tam 00.30’da kapandığını ve Güler’in sabahları iş başı yapmaya yarım saat varken evden çıktığını öğrendim? Ben neden Güler’in gözlerinin rengini merak ediyorum?
Neden Güler’in o bembeyaz teni, upuzun sırma saçları bir an olsun aklımdan çıkmıyor?
Çıldıracak gibi oluyorum. Tüm bu sorularıma cevap bulamıyorum. Hayatımda hiç aşinası olmadığım duygular vücudumda dolaşıyor. Onu gördüğüm zaman midemde kasılmalar oluyor.
Eğer bir film izliyor olsaydım, bunun adına ‘aşk’ derdim. Ama ben böyle şeyler bilmem ki. Hissetmeyi bilmem ki ben.
Yanılıyor muyum acaba? Yalnızca onun esrarengizliğini mi merak ediyorum?
Yoksa onunla iş arkadaşlığından öte bir arkadaşlık kurmak mı istiyorum?
Daha günaydın bile diyemediğim kızla mı?
Gözlerine bakamamışken mi?
Hem akranlarının bile yüzüne bakmayan kız benimle neden konuşsun ki?
Boş, bomboş hayaller kuruyorum. Üstelik hayallerimin peşinden gitmek için dik bir yokuş çıkmam gerekiyor….
..
Saat 20.10.  İşten çıkalı 10 dakika oldu. Bir sapık gibi Güler’in peşine takıldım. Saatlerce aynı havayı soluduğum kızla konuşmak için böyle bir yol izlemek gerçekten tam bir aptallık!
2 gündür ekmek ve maden suyu Osman amcada kalıyor. Bazen öyle dalgın oluyorum ki selam verenin eli havada kalıyor. İçime çöken bu kasveti Yuvacık’a  bulaştırmaktan çok korkuyorum.
Ama yine de yolumdan dönmeyeceğim..
İşte yokuşun bitişindeki kuytu sokağa girdik. Güler’in neden bu yolu kullandığını düşünecek vaktim bile yok. Parkın önündeki şu koca çınar konuşmak için harika bir yer!
Bir dakika, sanırım acele etmemem gerekecek. Güler bir adamın yanına gidiyor. Buradan adamın yüzünü pek seçemiyorum. Kimseye görünmeden şu kırmızı vosvosun yanına gidebilirsem onları daha yakından göreceğim..
..
Vosvosun arkasına saklandım. Fakat Güler’in hararetli bir şekilde konuştuğu adamın yüzünü bir türlü göremiyorum.
Sağa dönüyorum, sola eğiliyorum, yerimi değiştiriyorum, yok olmuyor !
Konuşmaları gittikçe daha çok hiddetleniyor. Güler’in daha önce bakamadığım gözlerinin ateş püskürdüğünü görebiliyorum. Orada neler olduğunu öğrenebilmek için bütün varımı yoğumu feda edebilirim!
..
Yahu boşuna telaşa kapılmışım! Bu Güler’in babası. Hahahah. Aklımdan neler geçti yarım saatte. Önemli bir ailevi mesele herhalde. Burada böyle durup onları izlemem hiç yakışık almaz. Konuşmayı yarına ertelemek en mantıklısı..
Kendimle konuşmayı bir kenara bırakıp evin yolunu tuttum. 2 gündür alamadığım ekmeği ve maden suyunu da aldım; üstüne bir de Osman amca ile iki lafın belini kırdım, oooh değmeyin keyfime!
Bütün günün pisliğinin ancak soğuk bir duşla atılabileceğini daha önce söylemiştim. Ekliyorum;
Akşam yatmadan önce mutlaka kitap okuyunuz. Çünkü soğuk duş vücudunuzdaki pislikleri, kitap okumak ruhunuzdaki pislikleri atmaya yardımcı olur..
..
Bugün büyük gün. Henüz işe gitmeden Güler ile konuşmakta kararlıyım. Apar topar hazırlanıp Güler’in evinin tam karşısında adeta pusuya yattım. Yaklaşık 20 dakikadır bekliyorum. Normalde 15 dakika önce eden çıkması gerekirdi. Acaba hasta mı?
Ya da uyanamamış olabilir mi?
Yoo, hayır. Geldiğinden beri bir kez olsun geç kalmadı.
Ohhh be sonunda çıktı. Bir saniye neden koşuyor böyle bu kız?
Ama hayır hayır, buradan değil koşarak uçarak da gitse bugün bu konuşmayı yapacağım..
..
Yokuş boyunca arkasından deliler gibi bağırmama rağmen durmadı. Sanki bir şeylerden kaçıyormuş gibi o kadar hızlı koştu ki ayağı takılıp tökezlemese mümkün değil yetişemezdim. Zaten konfeksiyona da gitmedi. Yine o kuytu sokakta buldum kendimi. İşte kolundan yakaladım onu..
..
-Güler Allah aşkına dur artık. Birinden mi kaçıyorsun, biri sana bir şey mi yaptı?
-Dokunma bana çek o ellerini üzerimden!
- Tamam tamam! Sakin ol dokunmuyorum sana. Ben sadece seninle konuşmak istiyo…
- Ama ben hiç kimseyle konuşmak istemiyorum. HİÇ KİMSEYLE! Anlıyor musun?
- Eğer bugün seninle konuşamazsam bir daha asla konuşamam Güler. Hayatımda ilk kez böyle bir şey yapıyorum ben. Çünkü ben seni sev…
-Kes! Kes artık kes! Beni sevdiğini mi söylüyorsun sen? Siz erkekler kendinizden başka kimseyi sevemezsiniz?
Bir kadını sevmek sizin harcınız olamaz! Bir daha sakın, sakın ellerini üzerime sürme. Benden uzak dur! Rahat bırak beni!
..
Olduğum yerde öylece dona kaldım. Bir insan nasıl beyninden vurabilir?
Nasıl bu kadar yerin dibine girebilir? Güler’i bir erkeğe böyle düşman yapan ne olabilir?
Daha sözümü bile bitirmeden nasıl benden bu kadar tiksinebilir?
Ben sadece belki o da beni sever diye..
..
Beni bırakıp gittiği o sokaktan iş yerine nasıl geldiğimi, nasıl çalıştığımı bilmiyorum. Güler işe de gelmedi.
Hepsi benim yüzümden. Belki ürküttüm onu. Öyle dakikalarca peşinden koşmam korkuttu belki ona. Ama kötü bir niyetim yoktu ki benim. Sadece ilk kez bir şey hissedebilmenin tadına varmak istemiştim…
Aklımdaki sesleri bir an olsun susturamadan  mesai saatimiz bitmiş. Güler’i görmeden geçirdiğim bir gün…
Sanki içimdeki kasvet Yuvacık’a da yansımış gibi. Bugün o yokuş gözümde dağ gibi...
Kulaklarım mı çınlıyor yoksa siren sesleri mi duyuyorum anlayamadım. Polis bizim mahalleye pek uğramaz. Birine bir şey mi oldu acaba ?
-Aliye teyze hayırdır ? Ne bu curcuna?
- Eyvahlar olsun evladım! Eyvahlar olsun! Koş çocuğum koş Muhlis’in apartmana koş!
 Allah’ım sence de yeterince zor bir gün olmadı mı ?
..
Koşa koşa Muhlis amcanın apartmana geldik. Siren seslerinin kaynağı belli oldu; polis aracıymış.
İçerisi çığlık kıyamet. Muhlis amca kaldırıma çökmüş kalmış. Bütün Yuvacık korku dolu bakışlarla sokakta.
Polisler dört bir yana sarı bir bant çekiyorlar. ‘’ OLAY YERİ İNCELEME’’
-Allah aşkına biri neler olduğunu söylesin. Aklımı kaybedeceğim!
..
Eğer şu an şahit olduklarım gerçekse bu gözlerin bu bedende yeri yok! İnanamıyorum Güler bu! İri kıyım iki polis memurunun ortasında, elleri kelepçeli, başı dik yürüyor,  Güler bu !
Buraya geldiğinden beri ilk kez gözlerimizin içine bakıyor.
Gözlerindeki alev saniyeler içerisinde bütün Yuvacık’ı kavuruyor.
Polis aracına binene kadar orada toplanan herkesin gözlerinin ta içine bakmaktan  asla vazgeçmiyor!
Polisler gidiyor
Güler gidiyor
Umutlarım gidiyor
Hayallerim gidiyor
Bir ben kalıyorum geriye
bir de enkaz…

Verilere göre 2017 yılında sadece 10 ayda  en az 314 çocuk cinsel istismara, 246 kadın cinsel şiddete uğradı. 12 kadın kıyafetleri dolayısıyla şiddet gördü.
Bir yakını tarafından cinsel istismara uğrayan çocuk ve kadınların sayısı hatrı sayılır derecede arttı.
Güler üvey babası tarafından yıllarca cinsel istismara uğradı. Kendince annesi ve kardeşlerinin hayatını koruyabilmek için yıllarca bu işkenceye mağruz kaldı.
Küçücük omuzlarına koca bir hayat yüklendi.
Üvey babasının onda yarattığı travma Güler’in çocukluğunu, gençliğini, duygularını belki de aşklarını elinden aldı.
Kalem tutması gereken yaşlarında elleri kana bulandı, Yuvacık kana bulandı…
Yuvacık bir kadına yuva olamadı..
Kadına karşı yapılan her türlü şiddete HAYIR !

K O R K M A !
                           S U S M A !
                                             
 F A R K   ET !
                                S E S S İ Z   K A L M A !
           
                                                                                                                             


                 










Yorumlar

  1. Tüylerim diken diken oldu.
    Elinize ve kaleminize sağalık.

    YanıtlaSil
  2. Beğenmenize çok sevindim, teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Tebrikler soluksuz ve merakla okudum çok iyiydi

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar